Aslında kendimi çok şanslı kabul ediyorum.
40 küsur yıldır içinde, hem de bu kentteki sektörün zirvesinde bulunan biri olarak, basında sansürün her türüne tanık oldum.
12 Eylül dönemi bir alemdi.
Askeri cunta yönetimi döneminde, akşam gazete baskıya girer makinadan ilk nüsha çıkınca baskı durdurulur, o ilk nüsha İzmit İnönü Caddesi üzerindeki 15’nci Kolordu Komutanlığı binasına götürülürdü.
Nöbetçi astsubay gözlüğünü takıp, gazeteyi incelemeye başlardı.
Nöbetçi astsubay, “Tamam sakınca yok” derse, gazetenin baskısına devam edilirdi.
Bir gün gazetenin manşetinde şehir merkezindeki bir ölümlü trafik kazasının haberi vardı. Gazeteyi inceleyen nöbetçi astsubay, “Bu haber halkın moralini bozar. Çıkartın, güzel haber koyun” diye emretti.
Mecbur, asker döneminde “Emir demiri keser”di. Şehrin göbeğindeki ölümlü trafik kazası haberini çıkartıp, yerine bir magazin haberi çalışarak gazeteyi basmıştık.
Yine 12 Eylül döneminde, 1983 seçimlerine gidilirken, gazetemiz çok geniş kapsamlı bir anket yapmıştı.
O dönem, askeri yönetimin kurduğu Sunalp partisinin karşısında Özal Partisi’nin seçimi kazanacağını ilk kez biz öngörüp yazmıştık.
Ertesi gün gazetenin kapısına Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan bir minibüs geldi. Silahlı askerler hepimizi toplayıp, Gölcük’e götürdüler.
Bir amiralin evinde ağırlandık, sorgulandık; “Anket ne demek, Böyle bir haber nereden çıktı?” diye sordular.
Anlattık.
Paşa, “Olmaz öyle şey. Seçimi Sunalp partisi kazanacak. Bu haber ile ilgili olarak yarınki sayıda aynı puntolarda özür dileyin. Haber yanlıştır diyen. Ya da bir daha gazete falan çıkartmayın” demişti.
Mecbur, ertesi gün anket haberini kıvırtmıştık.
Ama seçimi de Özal’ın partisi kazanmıştı.
………………………………..
Şükürler olsun, artık Türkiye’de askeri darbe dönemleri bitmiş gözüküyor.
Sözde demokrasi ile yönetiliyor, Anayasa teminatı ile basın özgürlüğü korunuyor.
Ama basının üzerinde öyle bir baskı var ki, askeri dönemleri mumla aratıyor.
İçinde yaşadığım, bildiğim için yerel ve ulusal basındaki bütün haberlerin, manşetlerin nasıl, neden ve nereden gelen emirlerle atıldığını çok iyi biliyorum.
Bakın, biz 2013’de Özgür Kocaeli’yi sattık. Aslında satmaya mecbur kalmıştık. Siyasetle hiç işi olmayan bir aileye satıyorduk ki, birden işin şekli değişti, o aile kenara çekildi, Haldız Gruba gazeteyi satmak zorunda kaldık.
Gazete satıldıktan bir süre sonra 2014 yerel seçimleri dönemine girildi.
Aslında seçim dönemi gelene kadar gazeteye herhangi bir müdahale, telkin bile yoktu.
Özellikle Sayın Macit Haldız’ın hakkını, bana olan güvenini hiçbir zaman inkar edemem.
Ama gazetecilik okuduğunu, gazeteci olduğunu sanan, hayatı boyunca kağıt üzerinde çek-senet ve tapu belgesi dışında bir şey okumamış olan oğlu her şeyi çok iyi bildiğini sanıyordu.
Bana ilk müdahale, “Abi artık şu haber başlıklarında AKP yazmayalım, AK Parti yazalım” şeklinde oldu. Çok makul karşıladım.
Haklı buldum ve hemen denileni yaptım.
Sonra karşılaştıklarım ise, roman olur…
2014 seçim döneminde her gün AKP adayı Nevzat Doğan’ın haberlerini manşetten vermemiz gerekiyordu.
AKP’liler Sefa Sirmen seçim kazanacak diye çok korkuyorlardı.
Sefa Sirmen haberi yasaktı.
İçim kan ağlayarak gazeteler yaptığımı bilirim.
5 yıl sonra gazete sahipleri ile Nevzat Doğan’ın arası açıldı.
Gazetenin 1’nci sayfasına yine CHP’li Fatma Kaplan Hürriyet haberi koymak yasaktı ama bu defa Nevzat Doğan da ambargoluydu.
Bir genelge çıkartıldı gazete içinde. Nevzat Doğan’ın en ufak resmi bile kullanılmayacak, kendisinden hiç haber yapılmayacaktı. Ya AKP’nin Büyükşehir adayı Tahir Büyükakın yerine Nevzat Doğan olsa, ne yapardık?
Herhalde gazete tamamen kapanırdı.
Bakın, bu AKP zihniyetinin gazeteciliğe bakışı çok farklıdır.
ÖZGÜR KOCAELİ’
ye aslında patronlar gelip gitmez, karışmazlardı.
Ama her birimde (reklam-yazı işleri-teknik servis-hatta bir dönem şoför) kendi güvendikleri adam bulunurdu.
Akşam üstü gazete hazırlanınca bu Patron Ajanları gazeteyi kontrol eder, akıllarınca sakıncalı gördükleri haber veya yazıları patrona bildirirlerdi.
Patron yine okumazdı.
Zaten okusa da pek anlamazdı.
Ama madem sakıncalı, hemen o haber veya yazının kaldırılmasını isterdi.
Ben kaç kere gazeteyi yayıp, eve gittikten sonra, ertesi gün bazı haberlerin değiştiğini gazetede gördüm.
Çok tartıştım, maraza çıkarttım. Ama ne yazık ki, 6 yıl boynumu büküp, işime devam ettim.
Meral Akşener ki İzmitlidir parti kurdu. Bir heyecan var.
Bize emir gelmişti “İYİ Parti haberi gazetede olmayacak”. Koyamadık.
CHP Genel başkanı “HAK-Hukuk-Adalet’ yürüyüşü yaptı.
D-100’den gazete binasının önünden geçtiler.
Bana, “Bu haberi kullanma” dediler.
Onlar da haklıydı.
Çünkü, haber AKP’li patronun gazetesinde çıkarsa, devlet bankaları bütün kredileri kesebilirdi.
Çok çirkin ilişkiler var basınla AKP siyaseti arasında.
Cilt cilt roman olur…
Mesela, bizim yerel medyamız, Rektör Prof.Dr. Sadettin Hülagü için “Gözünün üzerinde gözün var” diye yazamaz.
Çünkü Rektör gazete patronları ile çok yakındır. Gece yarısı, gazetenin internet sayfasından kendi aleyhine bir haberi çıkarttırabilir.
Mesela bizim yerel medyamız, Büyükşehir Başkanı Tahir Büyükakın Allah korusun yürürken taşa takılıp düşse, “Tahir Büyükakın düştü” diye yazamaz.
Mecburlar “Büyükakın’ın yürüyeceği yola CHP’li Fatma o taşı koymuş” diye yazmak zorundalar.
Aynı durum, ulusal medya için de geçerlidir.
Mesela Aydın Doğan bütün gazetelerini, televizyonlarını Demirören’e isteyerek mi sattı sanıyorsunuz. Mecbur kaldığı için sattı.
Şimdi o gazetelerdeki gazeteciler özgür mü sanıyorsunuz?
İstediklerini yazamazlar.
O gazetelerde de her serviste patronların ajanları, patronlarına yaranmak için havada parende atan yalamaları var. Dedikodu üretirler.
Her şeyi ispiyon ederler. Diğer personel ekonomik kriz nedeniyle maaş alamazken, o ajanlar günü gününe yüksek maş alırlar.
Çok çirkin ilişkiler var medyada.
Bir dönem, Özgür Kocaeli’de hangi haberin hangi sayfada çıkacağına AKP il merkezinde karar verildiğini bilirim.
Bir dönem gazetede yayınlanan bir mini ankette, “Kime oy vereceksiniz” diye sorulan 10 kişiden 2’si CHP’ye dediği için anketi yapan muhabirin ertesi gün kovulduğunu bilirim.
Gazetecilik zor iş de, AKP’li patronun gazetesinde kukla gazeteci olmak çok daha zor, ömür törpüsü bir iş.
Ben kendimi erken kurtulmuş kabul ediyorum.
Bu dönem bitiyor.
Umarım çok uzak olmayan gelecekte Türkiye’de bütün gazeteciler özgür olabilecekler.
Ama bu dönemde kendi isimlerinin üzerine çok fazla leke düşüren arkadaşlar, toplumun önüne nasıl çıkacaklar, merak ediyorum.
Bu tiplerin çok uzun yıllar “Korona virüs testi pozitif çıkmış” tipler gibi ortalıkta dolaşacağını tahmin ediyorum.
Basında sansür AKP elinde nasıl yapılıyor konusunu merak ediyorsanız, bana yazın.
Daha ne anılar ne anılar var bende.
Hepsini anlatırım.
Bütün okurlarıma sağlıklı, mutlu, bol kazançlı günler dilerim.
Yorum yazarak Kocaeli Ses Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Ses Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Ses Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Ses Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Ses Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Ses Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Ses Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Ses Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.